31 Mayıs 2016 Salı

MONTENEGRO (KARADAĞ)


                                                                                   KOTOR

Miniklerimle ben gidiyoruz. :) 
Karadağ hem ucuz hem de güzel bir ülke. Bir de vizesiz seyahat edebiliceniz yerlerden. Monte: Dağ, Negro: Kara demek. Yugoslavya’ yı oluşturan altı cumhuriyetten biri olan küçük ülke Karadağ Yugoslavya parçalandıktan sonra uzun süre Sırbistan ile birlikte Yugoslavya olarak, sonra da Sırbistan- Karadağ adıyla kalmış. 2006’ da yapılan halk oylamasıyla aynı yıl bağımsızlığını ilan etmiş. Büyük ve güzel Yugoslavya’ dan kopan parça Karadağ Cumhuriyeti “demokratik ve çevreci bir ülkedir.” şeklinde tanımlanıyor.
1 buçuk saatlik uçuştan sonra Podgorica(başkent) havaalanına indik. Küçük, kasvetli ve bakımsız bir havaalanı. Kotor’ a gidebilmek için araba kiralamayı tercih ettik. Çünkü transfer ya da taksi sadece gidiş ücreti 80 euro idi. Valizlerimizi aldıktan sonra daha önceden kiraladığımız aracı alandaki şirketten teslim aldık. Katı kuralları olan bu şirketler dönüş için 3-4 saat önceden arabayı geri istiyorlar. Ve kesinlikle imtiyaz tanımıyorlar. Araba kiralarken yanında tomtom alıp extra ücret ödemeyin. Genelde çok eski ve işe yaramaz oluyor. Telefonunuzun navigasyonu çok daha iyi. Kotor’ a gidebilmek için 3 saatlik bir yol bizi bekliyor. Havaalanından  çıkabilmek için epeyce uğraştık. Tomtomun işe yaramadığını burada anladım. Yolumuz virajlı ama keyifliydi. 
 Sonunda ilk durağımız olan Kotor’ a vardık. Gözlerinizi kapatın, kollarınızı olabildiğince açın, nefesinizi önce içinize çekip sonra bu şehrin rüzgarına verin ve şimdi bırakın zaman dursun. Bir anlığına büyüsüne kapılıcanız Adriyatik ve onun mavisi, eski şehrin büyüsü.

Yaklaşık 16 yüzyıldır varlığını sürdüren bu şehir, üzerinde Romalı, Slav, Venedikli, Osmanlı, İtalyan, Yugoslav ve en nihayetinde Karadağ kimlikler barındıran şehir, 335 km2'lik sınırlarında en çok da ‘Stari Grad  961 sakiniyle sizi ‘taştan sokaklarında masal dünyasına' misafir edecek şehir. Tatilimi Kotor ve Budva olarak ayarlamıştım ama eğer burayı daha önce görme şansım olsaydı bu şehirden ayrılmazdım. Unicef’ in koruması altındaki bu küçük şehir Kotor, tarihi dokusu, mükemmel denizi en çokta sakinliği ve huzuru ile beni büyüledi. Bahçeler nar ve azıcık yapraklı ama üstü bol incirli ağaçlarla bezenmiş. Havası çok temiz, dağların arasında kaldığı için güneş erkenden batıyor, sabah hava geç aydınlanıyor. Gece duyabiliceniz tek ses denizin sesi, öyle bar, disko vs... yok, yanlış hatırlamıyorsam sinema da yok. Ya da biz rastlamadık. 

http://www.booking.com/hotel/me/apartmani-parteli.tr.html

Oteli bulmak için Stari Grad’ a yakın sahilde bir otoparka arabayı park ettik. Trafik düzenli. Arada yeni model araçlara rastlasak da, 15-20 yıllık hatta daha yaş araçlar çoğunlukta. Arabayı park ettikten sonra eski şehir giriş kapısından kısa bir süre ilerliyoruz. Otel taş ev, konumu süper. Otel sahibi hediye olarak odaya kendi el yapımı bir şişşarap ve kadeh bırakmış. Eşyalarımızı bırakıp kısa bir şehir turu ve yemek molasına çıkıyoruz.
Öyle birbirinden ayrılan ya da farklı yollarla ilerlenecek büyüklükte bir destinasyon değil Kotor. 

Eski ve yeni şehri toplam 4 saatte gezebilirsiniz. Gezimize eski şehirden başlıyoruz. Giriş kapısından içeriye girdiğinizde kendinizi bir anda 17. Yy’ da buluyorsunuz. İlk girişteki büyük meydan Silah Meydanı olarak anılırmış, Silah Meydanı’nda eskiden yapılan silahlar sergileniyor. 



Kendimi ortaçağda hissettiğim sokaklar



                           Meydanda yine dikkatinizi çekecek eski Saat Kulesi’ni görüceksiniz.


17. Yy da inşa edilmiş ve yüzyıllardır bakımını aynı aile yapmakta. 
Saat Kulesi’nin altında ise piramit şeklinde bir anıt var, bu anıtın adı Utanç Meydanı” imiş. Eskiden suç işleyen kişiler bu anıta bağlanır ve gelen geçen suratlarına tükürürmüş. 


Şehrin içinde yürürken gözünüze çarpan bir yapı da Sveti Tripun Katedrali (Aziz Trifun Katedrali)


Gezerken karşımıza 2 kilise daha çıktı. Karşılıklı olarak biri şehrin en eski kilisesi  Saint Luke ve karşısında Saint Nicholas.  Kotor Kalesi’ ne gidip gelmek yürüyerek 2-3 saat sürdüğünden ve zorlu bir yol olduğundan programdan çıkarıyorum.  Biraz yorulduk ve acıktık. Eski şehrin içerisindeki saat kulesinin hemen yanındaki kafelerden birine oturup şarap, pizza ve peynir- et tabağı söyledik. Yemek kültürleri çok farklı. Öyle bizim gibi, salata çeşitleri, mezeler ve sebze bilmiyorlar. Daha çok et ve hamur işi ağırlıklı besleniyorlar.  














Yemekleri leziz ve gayet uygundu. Kotor’ da gece eğlenmek isteyenler için fazla mekan olmadığını söyleyebilirim. Burası doğa ve huzur tatili yapılabilicek bir yer. Gece eğlenmek isteyenler için Budva’ yı öneririm.

Ertesi gün bot turuna katılmak için sahile indik. Kişi başı yanlış hatırlamıyorsam 15 euro ödedik. Kotor’ un tüm güzelliklerini denizden seyretmek için keyifli bir tur. Uğradığımız yerlerden Herceg Novi (Karadağca: Herceg Novi; Türkçe: Yeni Hersek) Karadağ’ın Kotor
Körfezi
’nde yer alan bir sahil kenti. 

Nüfusu 17,000 ki
şi olan kasabanın Osmanlı dönemindeki adı Kastelnovoidi.
Denizin ortasında karşılıklı 2 küçük ada ve adadaki kiliseler. St George adasının üzerinde Benedictine Manastırı(Benedictine Monastery on St. George Island) var, bu ada doğal olan ada. 
Diğeri ise  yapay olan ada ve üzerindeki kilisenin adı Gospa Od Skrpjela (Şifa veren Meryem Ana Kilisesi) bir diğer adıyla Our Lady of The Rock Kilisesi. Bu yapay adanın ve kilisenin ilginç bir hikayesi var; Eskiden doğal adadaki kilisede ibadet edilirmiş, yapay adanın olduğu yerde ise kayalar varmış ve oraya sadece balıkçılar gider, balık tutarlarmış.

Birgün balık tutarken Meryem Ana görünümlü bir nesne bulurlar ve Benedictine Manastırı’na götürürler fakat rahip bu nesnenin ertesi gün kaybolduğunu farkeder. Balıkçılar yine aynı nesneyi denizde aynı yerde bulur, yine götürürler ve yine kaybolur, aynı yerde bulunur. 








Bu durum Meryem Ana’nın kendilerine işaret vermesi olarak algılanır ve balık tuttukları kayalıkların olduğu yere kilise yapmaya karar verilir. Buraya kilise inşa etmek oldukça zor, sadece kayalıklar bunun için yeterli olmadığından denizin doldurulması gerekmekte. 

Farklı zamanlarda  inşaatı devam etmiş, 200 yıl sürmüş. Adaya yıllarca sürekli taş taşınmış hatta taş yüklü gemilerin batırılıp bu sayede inşaatı için gerekli olan taşların taşındığı söylenmekte. İnsanlar bu kilisenin kendilerini koruduğuna inanırlar ve o yüzden bir diğer adı da Şifa Veren Meryem Ana Kilisesi’dir. (Karadağlılar her buldukları kara parçasına mutlaka bir kilise ya da şapel yapmayı adet edinmişler. J)
 Kendimizi İstanbul Boğazı’ nda hissettiğimiz bot turunu tamamlayıp, fotoğraflarımızı çektikten sonra sıcaktan bunalan bize ödül zamanıAdriyatik Denizi’ nin kollarına atlamak için sabırsızlanıyoruz.  Körfezin her iki kıyısında canınızın istediği her yerden denize girebilirsiniz. Öyle özel bir plaj, ya da üstü şezlonglarla dolu, lüks iskeleler aramayın. Deniz bütün Adriyatik kıyılarında olduğu gibi taşlık. Öyle bizdeki gibi uzun kumsallar yok. Buranın kıyılarında daha çok küçük beyaz çakıl taşları var, büyük kayalar yok, suyu sıcacık. Yürüyerek girdiğiniz deniz yerine göre 5 ya da 10 metre sonra birdenbire derinleşiyor. Kendimize kaldığımız yerin yakınında bir beach bulup, kıyısı beyaz, birkaç metre sonrası yeşil ardından siyaha yakın renge bürünen o tertemiz sulara bırakıyoruz. Burada denize girip, güneşlenip, bir şeyler içip serinledikten sonra akşam yemeği için hazırlanmak üzere otelimize döndük. Tavsiye üzerine Stari Grad’ ın içinde bir restoran aradık. Buradakilerin en iyisi olduğunu söylediler. Bostion Restoran kalenin girişinde. Şarabın ve balığın tadı harikaydı. Söyledikleri kadar varmış. Hesabın az geldiğini hatırlıyorum. Montenegro’ da yeme- içme hemen her yerde ucuz. Buradan kalkıp yeni şehri dolaşıp çok çeşidi olan dondurmalarından yiyip otele döndük.
Sabah kahvaltısı için yine saat kulesine yakın kafelerden birini seçtik. Güvercinlerle birlikte kahvaltı yaptıktan sonra J Kotor’ dan Budva’ ya doğru yola çıktık.
BUDVA
Yaklaşık 1 saat sonra Budva’ daki otelimizi bulduk. Sahile yakın bahçesi yeşillikler içindeki bu oteli sevdim. Hotel Oliva. Konumu merkeze yakin, yürüyerek 10-15 dakika. Otel sahibi ve çalişanlar çok ilgili, kibar ve yardimsever. Otelin sahibi bize gidebilicemiz her yeri sabırla anlattı. Arkasında zeytin ağaçlarının arasında kahvaltı yapılan güzel bir bahçesi var. Burada kalmak isterseniz odanızı bahçe tarafından seçin. Kahvaltınızı bu bahçede yapıyorsunuz. Çeşidi bol ve lezizdi. Odaları biraz küçük fakat otel sahibinin güleryüzü ve misafirperverliği sayesinde bu küçük ayrıntıyı önemsemiyorsunuz.
Balkan ülkelerinden Karadağ’ın en popüler turistik şehri olan Budva, nefis kumlu upuzun plajları, şahane koyları, kayalıkları, küçük adaları ve oldukça renkli geçen gece hayatı ile Karadağ’ın Miami’si” olarak biliniyor.
Eğlence aslında gündüz plajda  başlıyor. Sahil boyunca uzanan tüm plajlarda ve kale etrafında olan diğer plajların her birinde beach clublar çok hareketli.
Şehrin plajlarında gün boyunca denizin tadını çıkarabilir düzenlenen tekne turları ile birbirinden güzel koyları keşfedebilirsiniz. Özellikle Budva’nın hemen karşısındaki Hawaii (Sveti Nikola) adasına mutlaka gitmelisiniz, tek kelimeyle muhteşem. Yarım saatte bir tekne turu ile Hawaii(Sveti Nikola) adasına gidilebilir.(gidiş geliş sadece 3 euro)

Buraya gelirken mutlaka yanınıza yiyecek-içecek alın . Adada aç kalabilirsiniz.

Akşam üstü tekneyle karşıya geçip otelimize dönüyoruz. Hazırlandıktan sonra Budva nın yemeklerini ve meşhur gece hayatını keşfetmeye çıkıyoruz.
Budva’nın da otantik diyebileceğimiz şahane bir eski şehir bölgesi (Budva Stari Grad) var. Oldukça yüksek ve korunaklı kale duvarlarının arkasında, labirent şeklinde uzayan dar sokaklar boyunca sıralanan tarihi binaları pek bir güzel. Masmavi Adriyatik Denizi kıyısında, eski şehrin tarihi dokusunun içerisinde yürümek enfes. İnsana sanki Ortaçağda yolculuğa çıkmış gibi hissettiriyor burası. Sokakta gezen kız ve erkeklerin hepsi çok güzel ve özellikle dikkat ettiğim şey, kimsenin göbeği yok. Hatta kızlara bakmaktan kendimi alamadığımı itiraf etmeliyim. Kıskanç biriyseniz ve eşinizle tatile çıkıyorsanız iyi bir seçim olmayabilir. J
Küçük bir yarımada üzerinde kurulmuş eski şehrin tarihi sokaklarında kaybolmak bile keyifli. Old City’de tarih, denizde limon kokluyorsunuz. Araştırmalara göre Old City’ nin 2500 yıllık geçmişi varmış. Buradaki tarihi yerleri gezmek için önce hisara giriş yapıyoruz.
Budva Citadel (Hisar) Giriş 2 Euro, içinde müze, kütüphane ve çok hoş bir İtalyan Restoranı bulunuyor. Surların dibinde masaları olan, akşamları loş ışıkta romantik bir yemek yiyebiliceniz harika bir mekan. Gece gidin derim ve restorana geldiğinizi söylerseniz giriş ücreti ödemeden müze ve kütüphaneyi de gezebilirsiniz.
Etnoğrafya Müzesi: Budva’ nın en önemli müzesi. Helenistik döneme ait vazolar, tablolar ve eserler dışında Yunan, Bizans, Slav ve Budva  etkileyen diğer gruplarla ilgili eserler müzede sergileniyor.
Sokaklar boyunca dizilmiş kafe ve restoranlar bir şeyler atıştırmak, dinlenmek ve akdeniz lezzetlerini tatmak için uygun seçim olabilir. Porsiyonlar çok büyük, leziz ve ucuz.
Biz sahilde canlı müziğin olduğu bir restoran seçtik. Deniz ürünleri seçtiğimiz bu yerin (İsmini hatırlayamıyorum) yemekleri, ortamı ve manzarası çok iyiydi. Burada yemeğimizi yiyip kalktıktan sonra Budva’ nın sahilini turluyoruz.
Budva içindeki bu bahsettiğim clublar, barlar, bistrolarda hayat gece 01:00 ‘e kadar devam ediyor sonra ise Avrupa’nın en iyi gece kulübü seçilen (2012 de Monaco’da ödül alan)  TOP HILLe  gidiliyormuş. Biz daha sakin, canlı müziğin olduğu Torch Beach’ i seçtik. Canlı müzik ve mekan atmosferi gerçekten muhteşem. Ay ışığı altında tekilalarımızı içtikten sonra otelimize döndük.
Sabah otelde zeytin ağaçları arasında kahvaltımızı yaptıktan sonra denize girebilicemiz güzel bir beach aradık.
Jazz Beach  1200 metre uzunluğunda en büyük plajlardan birisi. Plaj da deniz de kumlu. Budva’nın 2500 metre kadar kuzeyinde yer alıyor. Burada güneşlenirken büyük fincanda türk kahvesi içebilirsiniz.

Buradan ayrılıp yolunun çok virajlı olduğunu öğrendiğimiz  National Park Lovcen'e gitmeye karar verdik.
Dağın zirvesine çıkmak için sadece tek arabanın geçebildiği dağ yolunu kullanıyorsunuz. İnanılmaz keskin virajların olduğu yol biraz zorlayıcı ve ürkütücü. Hem çıkmak isteyip hem de ilk fırsatta geri dönmek istediğim bir yol oldu. Ama tamamladığımıza çok memnun oldum. Sağ tarafımda Kotor Körfezi, sol tarafımda ise Tivat şehri. Kotor'un etrafındaki dağlar ne kadar yüksek derken onların çok ama çok üstüne çıkmak farklı bir duygu. Her cepte durup bu eşsiz manzaranın fotoğraflarını çektik. 1560 metre yüksekliğinde olan dağa tırmandıkça manzara ve yükseklikten başınız dönüyor.

İlerde karşımıza çıkan dağların arasından makarayla geçiş yapılan adrenalin bombardımanı yeri gördük. Kabloya bağ düzenekle havada asılı kalıp karşı tarafa geçtiğinizi düşünün. Yapamicamızı düşünerek merakımızdan inip bakmak istedik. Sonra bir batık ki kasklarımızı takmışız.

 Çıplak ayak binmeyin. Ayağınızda spor ayakkabınız olsun. Çünkü karşıya geçtikten sonra motorla geri dönüyorsunuz. Benzeri Güney Afrika’ da bulunan İpli Makarayla Geçiş’ i mutlaka denemenizi tavsiye ederim. Önce korkuyorsunuz ama sonra alışılıyor. J Adrenalin yüklemesinden sonra yolumuza devam ettik.

1560 metre yükseliğindeki zirveye ulaşmak için aracınızdan indikten sonra hemen hemen tamamı tünel içinden giden zorlu bir merdiven yolunu da tamamlamanız gerekiyor. Derin bir nefes alın ve bu merdivenleri çıkın.
Merdivenler çok yordu. 
 Yukarıdaki manzara enfes. Merdivenleri bitirdiğinizde sizi karşılayan dev boyutlardaki Njegoš Heykelleri oluyor. 
Hemen arkasında kapalı mekanda başka bir heykel daha bulunmakta.
İsterseniz buradan sonra merdivenlerden geri dönüp aşağıdaki restoranda güzel bir yemek yiyerek ya da kahve içerek dinlenip geri dönebilirsiniz.

Kişi başı 3 euro verip (öğrencilere indirim var) içinde mezar bulunan özel bir odaya ve dağın zirvesindeki manzara noktasına gidebilirsiniz. Zirvedeki manzara noktasına gitmek için yine uzun bir yol sizi bekliyor.
Sonrasında 1560 metre yükseklikte bulutlara elinizi değecek kadar yakınken manzara da nefes kesici. O noktaya çıktıktan sonra dağcıların neler hissettiğini ve neden hep daha yükseğe tırmanmak istediklerini anladım. Buna değermiş
Manzara eşliğinde dağdan inerken uçağa geç kalabilme riskini göze alarak Karadağ ın eski başkenti olan Cetinje’ ye uğramaya karar verdik.
Cetinje görülmesi gereken yerlerden. Kültüre doyabiliceniz bir kent. Kotor ve Perast’ı çevreleyen dağların hemen üstünde yer alıyor. Karadağ‘ın eski başkenti olduğu için bir çok tarihi ve kültürel yapıyı barındırıyor. Küçük bir bölge olduğu için arabayı park edip her yere yürüyerek rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Merkezde gezebiliceniz bir çok müze ve kilise bulunmakta. Cetinje sokaklarında kaybolup yürüyüş yapmak meydan da oturup bir şeyler içmek, sokakta çalan canlı müziği dinlemek bir hayli keyifli. 
Karadağ gezimiz burada bitiyor. Uçağımıza yetişmek için yola çıkıyoruz. Bu güzel ülkeye veda etme vakti. Arabayı teslim edip uçağımıza biniyoruz. Bir daha ki gezimde görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın..

  BUDVA
·        Old Town bir diğer adıyla Stari Grad (Eski Kent)
·        Gece Hayatı-Özellikle Avrupa’nın en iyisi  TOP HILL 
·         Plajları Mogren, Jaz, Slovenska Plaza, Saint Nikola, Guvance, Becici, Kamenovo, Przno, Queen’s Beac, Milocer, Drobni Pijesak, Perazica do, Petrovac Beach, Lucice, Buljarica
·         Budva Citadel(Hisar)-Giriş ücretlidir ve 2 eurodur, içinde müze, kütüphane ve muhteşem bir italyan restoranı vardır
·         Saint John Kilisesi-Old Town içinde 1828 yılında inşa edilmiş.
·         Holy Trinity Kilisesi-Giriş kapısında 3’lü çan vardır, 1808 yılında inşa edilmiş.
·         Saint Sabas the Sanctified Kilisesi: Eski bir roma kilisesi.
·         Dancing Girl Statue(Mogren Plajına giderken görebileceğiniz dans eden kız heykeli),bir efsaneye göre Budva’da boğulan bir kızın heykeli olduğu söylenir.
·         Saint Ivan Katedrali
·         Saint Trojice Kilisesi
·         Arkeoloji Müzesi-Old Town içinde Kale’den Marina’ya açılan kapının yolu üzerinde
·         Saint Mary of Punta Kilisesi: En eski kilisesi, 1200 yıl önce inşa edilmiş. En eski roma dönemi öncesi yapısı olduğu söylenir. Bir inanışa göre İspanyol denizcilerin Meryem Ana Heykeli bırakıp mum yaktıkları noktaya inşa edilmiş.
·         Roman Necropolis:  1937 yılında bir otelin inşaatı sırasında bulunmuş, burada 450 kişiye ait mezar ve onlara ait seramik eşyalar, takılar, silahlar var.

KOTOR
·         Stari Grad(Old Town)
·         San Giovanni Kalesi (Kotor Kalesi):.
·         Sveti Tripun Katedrali (Aziz Trifun Katedrali)
·         Sveti Anne Kilisesi (Aziz Anne Kilisesi)
·         Gospa of Skrpjela (Şifa veren Meryem Ana Kilisesi) bir diğer adıyla Our Lady of The Rock Kilisesi
·         Kotor Sarayı
·         Perast Museum (Perast Müzesi)
·         Luke Kilisesi
·         Kotor Körfezi
·         Maritime Museum (Maritime Müzesi)
·         Saat Kulesi
·         Napoleon Theatre (Napolyon Tiyatrosu)
·         Old Kotor Prison Building (Kotor Hapishanesi)
·         Nicolas Kilisesi
·         Skadar Gölü: Balkanların en büyük ve en güzel gölü,yeşil ormanlarla,dağlarla çevrili.
·         Piazza of the arms
·         Our lady of Health Kilisesi

·         Benedictine Monastery
Burada her şey biraz fazla şey :)

Bu şort 4 metre uzunluğunda :)







http://www.avis.com.tr/CarHire/Europe/Montenegro

http://www.booking.com/hotel/me/apartmani-parteli.tr.html
http://www.hotel-oliva.com/